×
Değerli âlim Muhammed Salih el-Muneccid’in cevapladığı sorunun metni şöyledir: "Ben, ibâdet amacıyla dînde sonradan çıkarılan her şeyin bid’at olduğunu biliyorum. Durum böyle ise, ibâdetle hiçbir ilgisi olmayan ve basit bir kutlamadan ibaret olmasına rağmen Mevlid-i Nebevî’yi niçin bid’at olarak nitelendiriyoruz? Bazı kimseler, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’in bize sadece iki bayramı (Ramazan ve Kurban bayramını) meşrû kıldığını, bu iki bayramın dışında bir bayramın kutlanamayacağını delil olarak göstermektedir. Burada tekrar diyorum ki, Mevlid-i Nebevî’yi kutlamak, hiçbir dînî törenin olmadığı sade bir kutlamadan ibarettir.Bu kutlamanın, normal doğum günü kutlamalarından hiçbir farkı yoktur."

    Mevlid-i Nebevî'yi kutlamayı müstehap olarak görenlere reddiye

    ] Türkçe – Turkish – تركي [

    Muhammed Salih el-Muneccid

    Terceme : Muhammed Şahin

    Tetkik : Ali Rıza Şahin

    2014 - 1436

    ﴿ الرد على من يرى أن الاحتفال بالمولد مستحبة﴾

    « باللغة التركية »

    محمد صالح المنجد

    ترجمة: محمد مسلم شاهين

    مراجعة: علي رضا شاهين

    2014 - 1436

    Soru:

    Ben, ibâdet amacıyla dînde sonradan çıkarılan her şeyin bid'at olduğunu biliyorum.Durum böyle ise, ibâdetle hiçbir ilgisi olmayan ve basit bir kutlamadan ibaret olmasına rağmen Mevlid-i Nebevî'yi niçin bid'at olarak nitelendiriyoruz?

    Bazı kimseler, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in bize sadece iki bayramı (Ramazan ve Kurban bayramını) meşrû kıldığını, bu iki bayramın dışında bir bayramın kutlanamayacağını delil olarak göstermektedir. Burada tekrar diyorum ki, Mevlid-i Nebevî'yi kutlamak, hiçbir dînî törenin olmadığı sade bir kutlamadan ibarettir.Bu kutlamanın, normal doğum günü kutlamalarından hiçbir farkı yoktur.

    Cevap:

    Hamd, yalnızca Allah'adır.

    Mevlid-i Nebevî'yi kutlamak, ibadetle hiçbir ilgisi olmayan sade bir kutlama töreni değildir.Aksine Mevlid-i Nebevî, bu kutlama törenini düzenleyenler nezdinde, Allah'a yakınlaşmak amacıyla yapılan dînî bir bayramdır.

    Bunun açıklaması birkaç yöndendir:

    Birincisi:

    Bu kutlama törenini düzenleyen ve ona katılanlar, bunu sadece Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'i sevdik-lerinden dolayı yapmaktadırlar.Allah Teâlâ'yı sevmek ve O'nun elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i sevmek ise, ibadetlerin en önemlisi ve îmânın en büyük bağıdır. Bu amaçla yapılan her amelin, ibadet ve Allah'a yakınlaşmak niyetiyle yapılmış olduğunda asla şüphe yoktur.

    Buna göre şöyle söylenebilir:

    Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashâbı,O'nu en çok seven, en çok yücelten, O'na en çok saygı gösteren ve kendilerinden sonra gelenler arasında O'nun hakkını en çok bilen insanlardı. Bir topluluk (yani sahâbe) için dîn hükmünde olmayan bir şey, onlardan sonra gelenler için de dîn olamaz.

    Nitekim Abdullah b. Mes'ud -Allah ondan râzı olsun-, Mescid-i Nebevî'de taşlarla topluca zikir çekmek için toplanmış olan halka bunu delil göstererek şöyle demiştir:

    "Nefsim elinde olan Allah’a yemîn olsun ki siz, ya Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in dîninden daha doğru bir dîn üzeresiniz, ya da dalâlet kapısı açan kimselersiniz!

    Onlar:

    -Ey Abdurrahman'ın babası! Allah’a yemîn olsun ki biz, hayırdan başka bir şey arzu etmedik, dediler.

    Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ud onlara şöyle demiştir:

    -İyilik arzuladığı halde, iyiliği bulamayan nice insan vardır."[1]

    İkincisi:

    Her yıl mevsimlik olarak yapılan kutlamalar, bu kutlamayı bayram hâline getirir ve onu bayram kılar. Bayramlar ise, dînlerin birer sembolü hükmündedir. Bunun içindir ki Ehl-i Kitab'ı bayramlarını kutsal saydıkla-rını ve onları sürekli kutladıklarını görürsünüz.

    Değerli âlim Nasır el-Akl -Allah onu korusun- bu konuda şöyle demiştir:

    "Bayramlar, kıble, namaz ve oruç gibi, şeriat ve yol kabilindendir.Gelenek ve göreneklerden ibaret değildir. Burada kâfirlere benzemek ve onları taklit etmek, daha çetin ve daha tehlikelidir.

    Aynı şekilde Allah Teâlâ'nın meşrû kılmadığı bayramları bayram saymak,Allah'ın indirmediği hüküm-lerle hükmetmek, bilgisizce Allah adına konuşmak, O'na iftira etmek ve O'nun dîninde bid'at çıkarmak demektir."[2]

    Üçüncüsü:

    Enes b. Mâlik'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

    (( قَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ H الْمَدِينَةَ وَلَهُمْ يَوْمَانِ يَلْعَبُونَ فِيهِمَا، فَقَالَ: مَا هَذَانِ الْيَوْمَانِ؟ قَالُوا: كُنَّا نَلْعَبُ فِيهِمَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ H: إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَبْدَلَكُمْ بِهِمَا خَيْرًا مِنْهُمَا: يَوْمَ الْأَضْحَى وَيَوْمَ الْفِطْرِ.)) [ رواه أبو داود وصححه الألباني في صحسح سنن أبي داود ]

    "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- (Mekke'den) Medine'ye geldiklerinde, Medinelilerin (Nevruz günü ile Mehricân günü diye) eğlendikleri iki günleri vardı.

    Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara:

    - Bu günler nedir? Diye sordu.

    Medineliler:

    - Biz (İslâm'dan önce), câhiliyet devrinden beri bu iki günde eğleniriz, diye cevap verdiler.

    Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu

    -Şüphesiz Allah size, o iki günün yerine daha hayırlı olan iki gün ile: Kurban bayramı ve Ramazan bayramını vermiştir."[3]

    Şayet sadece bayramı kutlamak, gelenek ve göreneklerden ibaret olsa, ibâdetle bir ilgisi olmasa ve kâfirlere benzemeye yol açan bir kapı olmasaydı, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-, Medinelilerin eğlenip oynamalarına izin verirdi. Zirâ oyun ve eğlence dînen mübah olursa, onda bir sakınca yoktur.

    Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-,oyun ve eğlence-den ibaret olan ve içerisinde hiçbir ibâdet veya Allah'a yakınlaşmak olmayan bu bayram gününü kutlamaktan yasakladığına göre, peki Mevlid-i Nebevî'yi Allah'a yakınlaşmak ve ibâdet etmek amacıyla yapan veya bununla bağlantılı olan ve buna göre hareket eden kimsenin hükmü nice olur?

    Oysa Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

    (( مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ.))

    [ متفق عليه ]

    "Her kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se, o ihdâs ettiği şey, reddolunmuştur (bâtıldır)."[4]

    Allah Teâlâ en iyi bilendir.

    & & & & & &

    [1] Dârimî süneninde rivâyet etmiştir. Hadis no: 210

    [2] "İktidâu's-Sırâti'l-Mustakîm" kitabının önsözü, s: 58'den alınmıştır.

    [3] Ebu Davud, hadis no: 1134. Elbânî de, 'Sahîhu Sünen-i Ebî Dâvud'da hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.

    [4] Buhârî, hadis no: 2697. Müslim, hadis no: 1718