×
Bu makale, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’i niçin başkasından daha çok sevmemiz gerektiğini açıklamaktadır.

    PEYGAMBER -SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM-'İ NİÇİN BAŞKASINDAN DAHA ÇOK SEVMEMİZ GEREKİR?

    ﴿ لماذا يجب علينا أن نحب النبي g أكثر من شخص آخر ﴾

    ] Türkçe – Turkish – تركي [

    Muhammed Salih el-Muneccid

    Terceme : Muhammed Şahin

    Tetkik : Ali Rıza Şahin

    2010 - 1431

    ﴿ لماذا يجب علينا أن نحب النبي g أكثر من شخص آخر ﴾

    « باللغة التركية »

    محمد صالح المنجد

    ترجمة: محمد مسلم شاهين

    مراجعة: علي رضا شاهين

    2010 - 1431

    Soru:

    Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i niçin başka birisinden daha çok sevmemiz, ona itaat etmemiz, ona uymamız ve ona saygılı olmamız gerekir?

    Cevap:

    Hamd, yalnızca Allah'adır.

    1. Allah Teâlâ, Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i sevmeyi bize farz kılmıştır.

    Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

    ﮋ ﭷ ﭸ ﭹ ﭺ ﭻﭼ ﭽ ﭾ ﭿ ﮀ ﮁ ﮂ ﮃ ﮄ ﮅ ﮊ [ سورة المائدة الآية: ٩٢ ]

    "(Ey müslümanlar!) Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve (Allah'a karşı gelmekten) sakının! Eğer (O'na itaattten) yüz çevirirseniz, bilin ki Rasûlümüzün görevi, ancak apaçık duyurmaktır (tebliğdir)."[1]

    2. Allah Teâlâ, Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e itaati, kendisine itaat olarak kabul etmiştir.

    Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

    ﮋ ﭑ ﭒ ﭓ ﭔ ﭕ ﭖﭗ ﭘ ﭙ ﭚ ﭛ ﭜ ﭝ ﭞ ﮊ

    [ سورة النساء الآية: ٨٠ ]

    "Kim, Rasûl’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de (Allah'a ve Rasûlüne itaat etmekten) yüz çevirirse,(bilmelisin

    آية sine itaat olarak kabul etmiştir. ki ey Peygamber!) Biz, seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermedik."[2]

    3. Allah Teâlâ, Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e itaatten yüz çevirmeyi şiddetle yasaklamış ve ona itaatten yüz çevirdiği takdirde müslümanın başına şirk fitnesinin gelebileceğini haber vermiştir.

    Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

    ﮋ ﭼ ﭽ ﭾ ﭿ ﮀ ﮁ ﮂ ﮃﮄ ﮅ ﮆ ﮇ ﮈ ﮉ ﮊ ﮋﮌ ﮍ ﮎ ﮏ ﮐ ﮑ ﮒ ﮓ ﮔ ﮕ ﮖ ﮗ ﮘ ﮙ ﮊ [ سورة النورالآية: ٦٣ ]

    "(Ey mü'minler!) Rasûlullah'ı, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi, (ey Muhammed! diye) çağırmayın. (Onu, ey Allah'ın peygamberi! Ey Allah'ın elçisi! diyerek şereflendirin). İçinizden, birini siper edinerek sıvışıp gidenleri Allah mutlaka bilmektedir.Bu sebeple O'nun (Rasûlullah’ın) emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belânın gelmesinden veya âhirette acıklı bir azâba uğratılmalarından sakınsınlar."[3]

    4. Allah Teâlâ, Peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e verdiği peygamberlik makamına, mü'minlerin, ihtiram etmemelerini ve ona saygılı davranmalarını gerektirdiğini haber vermiştir.

    Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

    ﮋ ﯛ ﯜ ﯝ ﯞ ﯟ ﯠ ﯡ ﯢ ﯣ ﯤ ﯥ ﯦ ﯧ ﯨ ﯩ ﮊ [ سورة الفتح الآية: ٨ – ٩ ]

    "(Ey Peygamber!) Muhakkak ki biz seni, (ümmetine gönderdiğimiz şeyi açıklaman için) bir şâhit, (sana itaat edeni cennetle müjdeleyen) bir müjdeleyici ve (sana karşı geleni dünya ve âhiretteki azap ile uyaran) uyarıcı olarak gönderdik ki Allah’a ve Rasûlüne îmân edesiniz, O'nun (Allah'ın) dînine yardım edesiniz, ona (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e) saygı gösteresiniz ve Allah’ı da sabah-akşam tesbih edesiniz."[4]

    5. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i gereği gibi sevmedikçe, müslümanın îmânı tamam olmaz.

    Hatta müslümanın, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-i, babasından, evlâdından, nefsinden ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, îmânı tam olmaz.

    Nitekim Enes b. Mâlik'ten rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

    (( لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ.)) [ رواه البخاري ومسلم ]

    "Ben, birinize babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça (tam anlamıyla) îmân etmiş sayılmaz."[5]

    (( عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ هِشَامٍ h قَالَ: كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ g وَهُوَ آخِذٌ بِيَدِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ فَقَالَ لَهُ عُمَرُ: يَا رَسُولَ اللهِ! لَأَنْتَ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ إِلاَّ مِنْ نَفْسِي، فَقَالَ النَّبِيُّ g: لاَ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْكَ مِنْ نَفْسِكَ، فَقَالَ لَهُ عُمَرُ: فَإِنَّهُ الْآنَ وَاللهِ لَأَنْتَ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ نَفْسِي، فَقَالَ النَّبِيُّ g: الْآنَ يَا عُمَرُ.)) [ رواه البخاري ]

    Abdullah b. Hişâm'dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

    "Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Ömer b. Hattab'ın elinden tuttuğu bir sırada biz de onunla birlikteydik. Ömer ona dedi ki:

    -Ey Allahın elçisi! Yemîn ederim ki sen bana, - nefsim dışında- her şeyden daha sevimlisin!

    Bunun üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

    -Hayır! Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben, sana nefsinden daha sevimli olmadıkça tam îmân etmiş olmazsın.

    Bunun üzerine Ömer ona:

    -Allah'a yemîn ederim ki şimdi sen bana her şeyden daha sevimlisin, deyince, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    -İşte şimdi oldu, ey Ömer! buyurdu."[6]

    Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

    "Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i herkesten daha çok sevmenin ve ona saygı göstermenin farz oluşunun sebebine gelince, zirâ dünya ve âhiretteki hayır ve iyiliğin en büyüğü; Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e îmân edip ona ittibâ etmedikçe bu bize nasip olmaz. (Her türlü iyilik, bize, ancak onun elinden nasip olur.) Bunun sebebi ise; hiç kimse, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e îmân etmeden, onu sevmeden, ona dostluk beslemeden ve ona ittibâ etmeden, Allah Teâlâ'nın azabından kurtulması ve O'nun rahmetine kavuşması mümkün değildir. Allah Teâlâ, bu kimseyi, onun vesilesiyle dünya ve âhiret azabından kurtarır. İnsanı, dünya ve âhiret iyiliğine ulaştıran Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'dir. Bu sebeple nimetlerin en büyüğü ve en faydalısı, îmân nimetidir.Bu nimet ise, ancak onun vesilesiyle olur. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- herkese, kendi nefsinden ve malından daha faydalıdır.Çünkü Allah Teâlâ, onun vesilesiyle insanları küfür ve şirk karanlıklarından îmân nûruna çıkarır.Bunun için ondan başka bir yol yoktur. Kişinin kendi nefsine ve malına gelince, kendisini Allah Teâlâ'nın azabından hiçbir şey kurtaramaz."[7]

    Bazı âlimler de bu konuda şöyle demişlerdir:

    "Kul, Allah Teâlâ'nın kendisini küfrün karanlıklarından îmân nûruna Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vesilesiyle çıkararak, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tarafından kendisi için hâsıl olan faydayı iyice düşündüğü zaman, kendisinin sürekli olan cennet nimetlerinde ebedî olarak kalacak oluşunun sebebini anlamış olur. Yine, kendisinin yararlanacağı bu faydanın bütün dünyevî faydalardan daha büyük olduğunu anlamış olur. Bu sebeple Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i sevmesinden dolayı o,başkasından daha fazla pay olmaya hak kazanmış olur. Fakat insanlar, bunu düşünmeleri ve bundan habersiz olmaları sebebiyle bu muhabbet konusunda farklıdırlar. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e gerçek anlamda îmân eden hiç kimsenin vicdanında Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in muhabbeti eksik olmaz. (Çünkü bu O'na îmânın gereğidir). Ancak insanlar ona muhabbet konusunda birbirlerinden farklı konumdadırlar. Kimisi, bu mertebeden daha çok, kimisi de -çoğu zaman şehevî duyguları kendisine sevimli gelen ve gaflete dalan kimse gibi- daha az nasip alır.Fakat pek çok kimse, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in adı anıldığı zaman onu görmeye özlem duyar, onu kendi âilesine, çocuklarına, malına ve babasına tercih eder, onlardan üstün tutar.Ancak bu durum, gafletlerin birbiri ardınca gelmesi sebebiyle hızla kaybolur gider.Bu durumu Allah'a havâle ederiz."[8]

    Nitekim Allah Teâlâ'nın şu sözü bu anlama işâret etmiştir:

    ﮋ ﯘ ﯙ ﯚ ﯛ ﯜﯝ ﯞ ﯟﯠ ﯡ ﯢ ﯣ ﯤ ﯥ ﯦ ﯧ ﯨ ﯩ ﯪ ﯫ ﯬ ﯭ ﯮ ﯯ ﯰ ﯱﯲ ﯳ ﯴ ﯵ ﯶ ﯷ ﯸ ﮊ [ سورة الأحزاب الآية: ٦ ]

    "Peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha yakındır.Onun eşleri de onların (mü'minlerin) anneleri (gibi)dir. (Bu sebeple Peygamberden sonra onlarla evlenmek haramdır). Akraba olanlar, miras bakımından Allah’ın kitabında, birbirlerine diğer müminlerden ve muhâcirlerden daha yakındırlar. Ancak (ey müslümanlar! Vârislerin dışındaki) dostlarınıza bir iyilik yaparsanız, bu kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış ve takdir edilmiştir."[9]

    Müfessir İbn-i Kesir -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

    "Allah Teâlâ, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ümmetine olan şefkâtini ve onlara olan nasihatını bildiğinden dolayı, onu, mü'minlere nefislerinden daha yakın ve onun hükmünü onların tercihlerine üstün kılmıştır."[10]

    Değerli âlim Abdurrahman b. Nâsır es-Sa'dî de -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

    "Allah Teâlâ, o hâle göre hareket etsinler diye, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i tanıyacakları hâlini ve mertebesini mü'minlere haber vermektedir.

    Nitekim şöyle buyurmuştur:

    ﮋ ﯘ ﯙ ﯚ ﯛ ﯜﯝ ﮊ [ سورة الأحزاب من الآية: ٦ ]

    "Peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha yakındır."[11]

    İnsana daha yakındır ve nefsinin sahip olduğu şeye daha hak sahibidir.Dolayısıyla Rasûl, ona, kendi nefsinden daha hak sahibidir.Çünkü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara nasihat, şefkât ve acımak için bütün gücünü harcamıştır. Ondan daha rahmetli ve daha acıyan hiçbir yaratılmış yoktur. Bu sebeple Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yaratılmışlar içerisinde herkesten daha büyük bir minnete sahiptir.Çünkü yaratılmışlara bir zerre ağırlığınca iyilik ulaşmış ve bir zerre ağırlığınca onlardan şerri uzaklaştırmışsa, bu ancak onun ellerinden ve onun sebebiyle olmuştur. Bunun içindir ki bir kimsenin nefsinin veya insanlardan birisinin isteği ile Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in isteği çakışırsa, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in isteğini öne alması ve kim olursa olsun, hiç kimsenin sözünü, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sözüne karşı koymaması ve ona itiraz etmemesi gerekir. Mü'minlerin canlarını, mallarını ve çocuklarını, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e fedâ etmeleri, onun sevgisini, bütün yaratılmışların sevgisine tercih etmeleri ve onu üstün tutmaları, o bir konuda bir şey söylemeden, hiçbir şey söylememeleri ve onun huzurunda öne geçmemeleri gerekir."

    Kısacası ilim ehlinin zikrettiği şey; Allah'ın gazabı ile cehennem ateşi, kulu korkutan en büyük unsurdur. Bundan kurtuluş, ancak Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in eliyledir. Allah'ın rızâsı ile cenneti, kulun en büyük gâyesidir. Allah'ın rızâsı ile cennetini kazanmak ise ancak Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in eliyledir.

    Allah Teâlâ'nın gazabı ile cehennem ateşine işâret eden şey, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu hadisidir:

    Câbir b. Abdullah'tan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

    ((مَثَلِي وَمَثَلُكُمْ كَمَثَلِ رَجُلٍ أَوْقَدَ نَارًا فَجَعَلَ الْجَنَادِبُ وَالْفَرَاشُ يَقَعْنَ فِيهَا وَهُوَ يَذُبُّهُنَّ عَنْهَا وَأَنَا آخِذٌ بِحُجَزِكُمْ عَنِ النَّارِ وَأَنْتُمْ تَفَلَّتُونَ مِنْ يَدِي.)) [ رواه مسلم ]

    "Benim misâlim ile sizin misâliniz, büyük bir ateş yakan kimsenin misâli gibidir. (Ateş etrafı aydınlatınca,) çekirgeler ve kelebekler, ateşe düşmeye başlayınca o kimse, bu hayvanların ateşe düşmelerine engel olmaya çalışıyor, ben sizin kuşağınızdan tutmuş ateşe düşmenize engel olmaya çalışıyorum. Siz ise, elimden kurtulup kendinizi ateşin içine atıyorsunuz."[12]

    Buhârî'nin Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet ettiği hadis ise buna yakındır.

    Müslim'in diğer rivâyetinde ise, şöyle buyurmuştur:

    (( مَثَلِي كَمَثَلِ رَجُلٍ اسْتَوْقَدَ نَارًا، فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهَا جَعَلَ الْفَرَاشُ وَهَذِهِ الدَّوَابُّ الَّتِي فِي النَّارِ يَقَعْنَ فِيهَا، وَجَعَلَ يَحْجُزُهُنَّ وَيَغْلِبْنَهُ فَيَتَقَحَّمْنَ فِيهَا، قَالَ: فَذَلِكُمْ مَثَلِي وَمَثَلُكُمْ، أَنَا آخِذٌ بِحُجَزِكُمْ عَنِ النَّارِ، هَلُمَّ عَنِ النَّارِ، هَلُمَّ عَنِ النَّارِ، فَتَغْلِبُونِي تَقَحَّمُونَ فِيهَا.)) [ رواه مسلم ]

    "Benim misalim, büyük bir ateş yakan kimsenin misali gibidir. Ateş etrafı aydınlatınca, kelebek ve ateşe düşen şu hayvanlar, ateşe düşmeye başlayınca o kimse, hayvanların ateşe düşmelerine engel olmaya çalışırken, hayvanlar ona üstün gelip şiddetle ateşe düşerler. İşte bu, benimle sizin misaliniz gibidir. Ben sizin kuşağınızdan tutmuş ateşe düşmenize engel olmaya çalışıyor ve ateşten uzaklaşın, ateşten uzaklaşın, diyorum, siz ise, bana üstün gelerek kendinizi ateşin içine atıyorsunuz."[13]

    İmam Buhârî, Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- buna yakın bir hadis rivâyet etmiştir.[14]

    "Hadisten kastedilen şey; Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, bilmeyenleri ve emrine aykırı hareket ederek günah işleyenler ve şehevî duygularına itaat edenleri, âhiret ateşine düşmelerini, kelebeklerin dünya ateşine düşmelerine benzetmiştir. Kendisi onlara engel olmaya çalışmasına ve engel olunması gereken yerlerde onları tutmasına rağmen, onların bu ateşe düşmeye gayret ettiklerini belirtmiştir. Kendi hevâsına uyması, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edememesi ve bilgisizliği sebebiyle her iki tâife de kendisini helâk eden şeylere yönelmekte gayretlidirler."[15]

    Allah Teâlâ'nın rızâsı ile cennetine işâret eden şey ise, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu hadisidir:

    Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

    (( كُلُّ أُمَّتِي يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَنْ أَبَى، قَالُوا يَا رَسُولَ اللهِ! وَمَنْ يَأْبَى؟ قَالَ: مَنْ أَطَاعَنِي دَخَلَ الْجَنَّةَ، وَمَنْ عَصَانِي فَقَدْ أَبَى.)) [ رواه البخاري ]

    "Emir ve yasaklarımı kabul etmeyip onlardan yüz çevirenlerden başka, ümmetimin hepsi cennete girecektir.

    Sahâbe:

    -Ey Allah’ın elçisi! Emir ve yasaklarını kabul etmeyen kim olabilir? dediler.

    Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

    -Bana itaat eden cennete girer, emir ve yasaklarımı kabul etmeyip bana isyan eden de benden yüz çevirmiş demektir."[16]

    Muvaffakiyet, Allah Teâlâ'dandır.

    & & & & & &

    [1] Mâide Sûresi: 92.

    [2] Nisâ Sûresi: 80.

    [3] Nûr Sûresi: 63.

    [4] Fetih Sûresi: 8-9.

    [5] Buhârî, hadis no: 15, Müslim, hadis no: 44.

    [6] Buhârî, hadis no: 6257.

    [7] Mecmû'u'l-Fetâvâ, cilt: 27, sayfa: 246.

    [8] Fethu'l-Bârî, cilt: 1, sayfa: 59.

    [9] Ahzâb Sûresi: 6.

    [10] İbn-i Kesir Tefsiri, cilt: 6, sayfa: 380.

    [11] Ahzâb Sûresi: 6.

    [12] Müslim, hadis no: 2285.

    [13] Müslim, hadis no: 4235.

    [14] Hadis no: 3427

    [15] İmam Nevevî; Müslim'in Şerhi.

    [16] Buhârî, hadis no: 7280.